
Gönlüme seni misafir ettiğimden beri hiç rahat uyku uyumadım. Uyandığımda sana uzak olmanın verdiği derin sızı tüketti beni. Rüyamda bile yalnız kalmışlığım, sana olan hasretimi, gönüllü sürgünlüğümü artırdı. Hayata tutunmak için seçmiştim seni ama şimdi daha çok emekliyorum dizlerimin üstünde…Her bahar yağmurunun ardında gökkuşağı doğar benim mevsimimde. Böyle içine içine yağan yağmurlar, hangi iklime ait ki renklerin cümbüşünden mahrum bırakıyor beni? Benzer acılar coğrafyasında kök salmışken geçmişimiz, birbirimizden uzağa düşüyoruz. Ortak paydalarımızı eşitleme vakti gelmişken, konuşmaktan bile kaçıyoruz. Ve hep susuyoruz, aynı mekânlarda… Parçalanmış ruhlarımızı saklıyoruz kendimizden… Noktaları birleştirince “doğru” oluyormuş ya; yalan! Yok, öyle bir şey… Her şey bitmek için başlıyor sanki. Ve dramatik kaygılar, yüksek gerilim hattına yakalanmış kuşlar gibi ölüyor. Ölü kuşlar gibi sınırsız bir coğrafyada yok olup gidiyor leş kargalarının gagasında… Sonra neresinden tutsam hayatın, elimde kalıyor her bir parçası. Nasıl bir yapboz ki bu yıllardır tamamlanamadı? Gülüşüne bir ömrü sığdırabilecekken tuzlu damlalarda boğuluyorum ben.”Acılar denizi”ne cankurtaran olmadan dalanlardanım. Adın yüreğimin arka sokaklarında özelleşmişken, yüzüme yakışan bir avuç hüzün oluyor.
Sonra, sırf seni anlatmak için ayrıcalıklı sözcükler seçiyorum lügatten. Anlamlandırması ve taşınması güç cümleler dökülürken gecenin en tenha saatinde dilimden, yine de diyorum ki; iyi ki varsın! Sayfalara sığmamışken adın, dudaklarımda kekre bir tebessüm gülüşlerinden çaldığım…
Dokunsan un ufak olacağım, biliyorum… Yüreğimi yüreğine dokunduramamışken, asla pişman olmayacağım bir firara gebe bu gece. Sen uykuyu gözlerine merhem diye sürmüşken bu saatte, ben yitirdiklerimi sorguluyorum karanlıklarda…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder